Dün sabah uyandığımda kapımıza bırakılmış bir kutu ilişti gözüme. Kendi kendime söylenmeye başladım, nerden çıktı şimdi bu kutu diye…
Umut Barış İleri, yani benim minik oğlum dün akşam mumları üfleyerek 3 yaşına girdi, acaba ona bir hediye mi bırakıldı diye düşünürken kutudan bir ağlama sesi yükseldi. Merakla ve hızla başladım kutuyu açmaya. Kutunun içinde toparlak yüzlü minik yuvarlak burunlu bir bebek tüm sevimliliği ile bana bakıyordu. Şaşırdım, kalakaldım oracıkta.
Filmlerde olduğu gibi, kapı önüne, cami avlusuna bırakılan bebeklerin sepetlerinin görünür bir yerine bebekle ilgili bir not, bir isim bulurum umuduyla aramaya koyuldum. Çok zaman geçmeden bebeğin kundağının kenarına çengelli iğne ile tutuşturulmuş bir kâğıt ilişti gözüme. Önce iğnenin çengelini açarak sonra kâğıdın katlarını açarak içindeki yazıyı okumaya başladım…
Kâğıtta bir ad yazıyordu: Mustafacan Yaşar Sönmez Şafak… Bitmedi, soyadı da var, soyadı: Yalçınkaya.
Yıldızlı Alfabe-Süleyman Bulut/Can Çocuk |
–Evden kaçtım ben amca, dedi.
-Neden? dedim.
-Bu kadar uzun adı- soyadı olan biri nasıl öğrenir ki alfabeyi? dedi.
-Haklısın, dedim, kim verdi bu uzun adı sana?
-Uzun hikâye amca, benim doğumumla başlamış bu uzun ad olayı, dedi.
-Nasıl yani?
-Ben doğunca çok sevinmiş bizimkiler ama sıra bana ad koymaya gelince, babaannem demiş ki, “adı Mustafacan olsun”; anneannem demiş ki, “Yaşar olsun; annem demiş ki, “Sönmez olsun”; babam demiş ki, “Şafak olsun!” Nufus memurunun karşısında da herkes konulmasını istediği isimde ısrar edince, benim de adım bu kadar uzun olmuş.”
Mustafacan, kısa bir suskunluktan, sordu:
-Nasıl öğreneceğim şimdi ben adımı-soyadımı yazmayı?
Sorunun cevabı, YILDIZLI ALFABE’de.
Uzun ismi, önceleri hiç rahatsız etmez Mustafacan’ı. Hatta, çoğu zaman arkadaşlarıyla alay eder, hepinizin adını birleştirseniz benim adıma yetişemezsiniz diye.
Ama günün birinde arkadaşı Kemal adını yazabildiğini söyleyince, Mustafacan Yaşar Sönmez Şafak, kara kara düşünmeye başlar, bu kadar uzun adı ben nasıl yazacağım, diye.
Bir gece bahçedeki büyük ceviz ağacının altında kaygılı şekilde otururken kendine yine aynı soruyu sorar: “Adımı yazmayı nasıl öğreneceğim ben”? diye.
“Korktuğun şeye bak!” der yukarıdan bir ses.
Konuşan Aydede’dir. “Ben sana yardımcı olurum,”der Aydede.
-Nasıl? der, Mustafacan.
-Harflerle tanışarak, der Aydede, bu kadar çok istiyorsan ben ve yıldız arkadaşlarım seni harflerle tanıştırabiliriz.
Mustafacan, kağıdını kalemini hazırlar. Aydede ve yıldızlar, şeklini oluşturarak harfleri Mustafacan’la tanıştırır.
Yazar, Süleyman Bulut |
Yıldızlı Alfabe’nin yazarı Süleyman Bulut’un Konya'dan İstanbul’a iktisat okumak için çıktığı yolculukta yolu edebiyata, tiyatroya, radyoya düşer. Televizyon hayatımıza girmediği, radyonun en revaçta olduğu yıllarda ‘arkası yarın’lar yazar, Sarıtay’lara biner, bulutlardan kar olup yağar, harfleri sever…
Harfleri Seven Bulut…
Süleyman Bulut’un yazdığı “Yıldızlı Alfabe ile çocuklara harfleri öğretirken sevdiriyor.
Kapak resmi ve özenli çizimleri ve görsel tasarımıyla yediden yetmişe gören herkesi etkiliyor.
Yıldızlı Alfabe, yazarın, çizerin ve Can Çocuk yayınevinin özenli çalışmasıyla okurlarını bekliyor.
Bu alfabenin yıldızları hiç sönmesin, hep parlasın, çocuklar harfleri sevsin, hızlıca öğrensin…
Yıldızlı Alfabe
Yazar: Süleyman Bulut
Resimleyen: Gözde Bitir S.
Can Çocuk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder